NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عَمْرُو بْنُ
مَرْزُوقٍ
أَخْبَرَنَا
شُعْبَةُ
عَنْ زُبَيْدٍ
عَنْ سَعْدِ
بْنِ
عُبَيْدَةَ
عَنْ أَبِي
عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
السُّلَمِيِّ
عَنْ عَلِيٍّ
رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهُ أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
بَعَثَ
جَيْشًا
وَأَمَّرَ
عَلَيْهِمْ
رَجُلًا وَأَمَرَهُمْ
أَنْ
يَسْمَعُوا
لَهُ وَيُطِيعُوا
فَأَجَّجَ
نَارًا
وَأَمَرَهُمْ
أَنْ يَقْتَحِمُوا
فِيهَا
فَأَبَى
قَوْمٌ أَنْ يَدْخُلُوهَا
وَقَالُوا
إِنَّمَا
فَرَرْنَا
مِنْ
النَّارِ
وَأَرَادَ
قَوْمٌ أَنْ يَدْخُلُوهَا
فَبَلَغَ
ذَلِكَ
النَّبِيَّ صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ لَوْ
دَخَلُوهَا أَوْ
دَخَلُوا
فِيهَا لَمْ
يَزَالُوا
فِيهَا
وَقَالَ لَا
طَاعَةَ فِي
مَعْصِيَةِ
اللَّهِ
إِنَّمَا
الطَّاعَةُ
فِي
الْمَعْرُوفِ
Ali (r.a.) den rivayet
olunduğuna göre,
Rasûlullah (s.a.v.) bir
ordu göndermiş ve başına da bir adam'ı kumandan tayin edip, onlara kumandanı
dinlemelerini ve ona itaat etmelerini emretmişti. Bir süre sonra kumandan bir
ateş yaktı ve askerlere ateş'e girmelerini emretti. Bunun üzerine bazı
askerler,
"biz sadece
ateş'ten kaçtık" dediler. Diğer bir kısmı da ateş'e girmek istediler. Bu
haber Nebi (s.a.v.)'e erişince;
"Eğer onlar ateş'e
girselerdi ebediyyen ateşte kalacaklardı.' dedi ve "Allah'a isyan hususunda
(kul'a) itaat yoktur (kul'a) itaat ancak din'e uygun olan işlerdedir"
buyurdu.
İzah:
Buhari, ahkâm;
Ahbarü'1-ahad; Meğâzî; Müslim, İmâre; Nesâi, Beyât; Ahmed b. Hanbel, I, 82, 94,
164.
Bu hadis-i şerif
yetkili kişilerin emirlerini yerine getirmek için Allah'ın ve Rasûlünün
emirlerini çiğnemenin Allah'a ve Rasûlüne isyan sayılacağını, âmirin, Allah'ın
ve Rasûlünün emirlerine aykırı olarak verdiği emirlerin, bu emri yerine getiren
memuru sorumluluktan kurtaramayacağını ve içinde mâsiyet bulunan taat ve
ibâdetin makbul olamayacağını ifade etmektedir.
Metinde geçen
"Eğer onlar ateşe girselerdi ebediyyen o ateşte kalacaklardı” cümlesindeki
"ateş” ten maksat cehennem ateşi değil, kumandanın yakmış olduğu ateştir.
Hafız îbn Hacer bu ateşten maksadın kumandanın yaktığı ateş mi yoksa cehennem
ateşi mi olduğu meselesinde bazı ihtimaller üzerinde durduktan sonra bu ateşten
maksadın, kumandan tarafından yakılan ateş olduğunun kanaatine varmıştır. Buna
göre cümlenin mânâsı şöyledir: "Eğer onlar bu ateşe girselerdi
zannettikleri gibi zararsız olarak kurtulamayacaklardı. Bilakis orada yanıp
gideceklerdi." Yine aynı cümlede geçen ebediyyen kelimesi de "sonsuza
kadar** anlamında kullanılmayıp "uzun süre” anlamında kullanılmıştır.
Nitekim "ebed" kelimesi "Amma onlar, ellerinin (yapıp) öne
sürdüğü (işler) yüzünden ölümü asla temenni etmezler...”[Cum'a 7] meâlindeki
âyet-i kerimede de aynı şekilde "uzun süre" anlamında kullanılmıştır.
Binaenaleyh bu cümle
ile, "Eğer bu askerler kumandanın emrine itaat etmeyi vâcib zannederek ve
ateşin kendilerine zarar vermeyeceğine inanarak ateşe girselerdi kendilerine
böylesine yakından ilgilendiren hayatî bir meselenin asılını öğrenmek için
gereken çabayı göstermediklerinden ve neticede intihar gibi bir yasağı
çiğnediklerinden dolayı günahkâr olacaklar ve içine girdikleri ateşte yanıp
gitmeye müstehak olacaklardı" denilmek istenmiştir.
Bazılarının rivayetine
göre bu emri veren kumandan çok şakacı bir kimseymiş, bu emriyle onlara şaka
yapmak istemiş. Müslim'in rivayetine göre ise, askerler onu kızdırdıkları için
böyle yapmış. Doğru olan da bu ikinci rivayettir.[bk. Hafız Şemsüddin
ibnü'l-Kayyim, Avnü'l-mâ'bûdun Hafiyesi VII, 279-280.]